Sık Kullanılanlara Ekle |  Reklam  |  İletişim
  Röportaj 
  Kocasakal: AKP ve cemaat, hukuksuzluk yollarında birlikte yürüdüler!
Kocasakal: AKP ve cemaat, hukuksuzluk yollarında birlikte yürüdüler!
 
   

     Ergenekon Davası’daki tüm isimlerin tahliye edilmelerinden, Başbakan’ın ‘tahliyeler konusundaki teşekkür beklentisi’ne, gündemdeki konularla ilgili görüşlerini dile getiren Kocasakal, iktidar partisinin yetkili isimlerinin Gülen Cemaati’ni paralel yapı, çete diye tanımlayarak ‘kandırıldık, safmışız’ demelerinin sorulması üzerine, “Çocuk mu bunlar ki kandırılıyorlar? Asıl kendileri halkı kandırdılar. Hiç kandırılmışlık falan yok. Gayet bilerek isteyerek, iradeyle, bilinçle bu hukuksuzluk yollarında birlikte yürüdüler. Türk halkının zekasıyla alay etmesinler.” dedi. Kocasakal, iktidar partisi mensuplarına samimi bir tavsiyede bulunmak istediğini de dile getirerek, “Bir bataklığa battığınızda eğer daha yavaş batmak istiyorsanız hiç kımıldamayacaksınız. Çırpındıkça çok daha süratle batarsınız. O yüzden çırpındıkça batıyorlar. Her söylediklerinde ve itiraflarında bu batışı görmek mümkündür.” ifadelerine yer verdi.
     Ergenekon Davası’ndaki tahliyelerin ardından Başbakan’ın teşekkür beklentisini dile getirmesini de değerlendiren Kocasakal, “Her zamanki gibi bir itiraf var burada. Çünkü ‘Ben bu tahliyeleri yaptım o yüzden bana teşekkür edilmeli’ diyor. Yani ‘Yargı benim’ diyor. Daha itirafa gerek var mı? Tabii yalnız bunun bir de öbür yüzü var, o zaman sana eğer teşekkür etmeleri gerekiyorsa bu tahliyeler için, içeri girmeler bakımından da sana bunun yükünü yüklemeleri gerekir.” şeklinde konuştu…


    . Ergenekon Davası kapsamında, son tahliyelerle birlikte tutuklu hiç kimse kalmadı. Ancak toplum vicdanını rahatsız eden bazı noktalar da oldu. Tıpkı Alparslan Arslan’ın tahliyesi gibi…

     Bu siyasi iktidarın da, bu paralel yapı dedikleri yapının da, okyanus ötesi bir takım güçlerle, Türkiye üzerine pazarlıklar yaptıkları ve oyunlar oynadıkları aşikardır. Bu davalar zaten dönem davalarıydı, konjonktürel davalardı. Ve hep bunu söylemiştim. Hukuki konuda bana bir soru sorulduğunda da, hep bana yanlış bir soru soruyorsunuz, siyasi bir süreci hukukla tanımlamak mümkün değildir. Bu siyasidir. Ancak siyasi olarak çözülür. Aralarındaki bir takım kırılmalara bağlı olarak, siyasi iktidar tehlikenin kendisine yöneldiğini gördüğü için kendisini güvence altına almak, garanti altına almak ve bir takım şeyleri bertaraf etmek adına kendince açılımlar yaptı. 17 Aralık’ın bunda etkisi vardır. Bu bellidir. Ama burada aynı zamanda kamu vicdanında bunun oturmamış olması, halkın bu davaları Silivri’de sahipsiz bırakmaması, avukatlarımızın büyük bir mücadele ile burada gösterdiği tutum bana göre önemli ve etkili olmuştur. Bunlar siyasi iktidarın bu haksızlıkların farkına vararak mağduriyeti gidermek adına yaptığı şeyler değildir. Beni buna kimse inandıramaz. O söylediği paralel yapıyla, çeteyle, aynı derecede suçludur. Suç ortağıdır. Ve bunun siyasi, hukuki bedelini ödemek durumundadır. Benim için önemli olan budur.
     Hukuk sisteminin kimyasını bozdular. Kimyası bozulmuş bir sistem, her türlü hatayı yapar. Hukukta düzenlemeler genel, soyut ve objektif olur. Bir düzenleme yapıyorsanız, bu düzenlemeden benzer konumda olan herkes yararlanır. Şu ya da bu diyemezsiniz. Örneğin siz tutukluluğu belirli bir süreyle sınırlandırırsanız, o süreyi dolduran herkes, bundan yararlanır. Eşitlik kuralı bunu gerektirir. İşte kimyayı bozduğunuz içindir. Burada Alparslan Arslan ve diğerleriyle ilgili asıl sorgulanması gereken, burada böylesine çok açık bir adam öldürme fiilini içeren bir olay, niçin yerel mahkeme ve Yargıtay tarafından bu Ergenekon torbasının, heybesinin içine atılmıştır? Bir hesap sorulması gerekiyorsa, bunu yapanlara sorulmalıdır. Yani yerel mahkemeye ve Yargıtay’a. Niçin? Çünkü Ergenekon Davası’nda eksik kalan o silah unsurunu oraya monte etmek için. Dolayısıyla bu hesabı hukuka değil, bu mahkemelere sormak gerekiyor.

    . Başbakan’ın tahliyeler konusunda teşekkür beklentisi içerisinde olmasına ne diyorsunuz?
     Her zamanki gibi bir itiraf var burada. Çünkü ‘Ben bu tahliyeleri yaptım o yüzden bana teşekkür edilmeli’ diyor. Yani ‘Yargı benim’ diyor. Daha itirafa gerek var mı? Tabii yalnız bunun bir de öbür yüzü var, o zaman sana eğer teşekkür etmeleri gerekiyorsa bu tahliyeler için, içeri girmeler bakımından da sana bunun yükünü yüklemeleri gerekir. Sen eğer burada bir teşekkür beklentisini söylüyorsan, hukuken de ahlaken de bu insanların içeri girmesinden de sorumlu olmayı kabul ediyorsun. Başbakan’ın bilinçaltı artık herhalde içinde bulunduğu ruh halinden dolayı, şu anda açığa çıkıyor. Hani o ‘Çocuklarıma helal lokma yedirmedim’ dediği gibi. Açık açık ‘bana teşekkür etmediler’ diyebiliyor. Hani bağımsızdı yargı? Kim sana niye teşekkür edecek o zaman?

    . Başbakan ve iktidar partisinin diğer mensupları, ‘paralel yapı, çete’ gibi bir takım ifadelerle birlikte, ‘Kandırıldık, safmışız’ diyorlar. Oysa, örneğin DGM’de açılan davanın iddianamesinde, Necip Hablemitoğlu’nun Köstebek kitabında olduğu gibi, ‘çete’ denilen grupla ilgili bugün konuşulanların tek tek yazıldığını, 2000’li yılların başlarından itibaren görebiliyoruz. Tüm bu yıllar öncesi yazılanlar ortada dururken, ‘Kandırıldık’ denilmesini, nasıl değerlendirmeli?

     Çocuk mu bunlar ki kandırılıyorlar? Neden bahsediyoruz? Yani bir Başbakan, bir siyasi iktidar, devletin bütün gücü, istihbaratı her şeyi elinde. Burada kandırılan biri varsa, o da halktır. Asıl kendileri halkı kandırdılar. Ne demek ‘Kandırıldık’? Hiç kandırılmışlık falan yok. Gayet bilerek isteyerek, iradeyle, bilinçle bu hukuksuzluk yollarında birlikte yürüdüler. Dolayısıyla kimsenin bir kandırılmışlığı falan yok. Kimin ne yaptığını çok iyi biliyorlardı. Ama o zaman işlerine geliyordu. Ve bundan gayet mutluydular. Şimdi bu canavar kendilerini yemeye soyununca, bir anda güya akıllandılar. Ama bu hiçbir şekilde inandırıcı değildir. 11 yıldır iktidarda olan, devletin tüm olanaklarına sahip bir siyasi iktidarın, bu yapının varlığını yeni keşfediyor olması, üç yaşındaki bir çocuğun bile kabul etmeyeceği bir şeydir. Türk halkının bari zekasıyla alay etmesinler. Kandırdıkları aslında Türk milletidir. Kendilerine de samimi bir tavsiyem var, eğer biraz Zagor falan okudularsa bilmeleri gerekir; bir bataklığa battığınızda eğer daha yavaş batmak istiyorsanız hiç kımıldamayacaksınız. Çırpındıkça çok daha süratle batarsınız. O yüzden çırpındıkça batıyorlar. Her söylediklerinde ve itiraflarında bu batışı görmek mümkündür. Dolayısıyla cin şişeden çıktı. Artık neyin ne olduğu ortaya çıktı. Bu saatten sonra da kimseyi kandıramazlar.

    . Danıştay Saldırısı sonucu yaşamını yitiren Mustafa Yücel Özbilgin’in oğlunun geçtiğimiz günlerde, vicdanları yaralayan bir ifadesi oldu. ‘Babam bu kararla bir kez daha şehit oldu’ dedi…

     Bu olay, bildiğimiz bir adam öldürme fiiliydi. Çok fazla bir yargılamaya, delile vesaireye falan ihtiyaç duymayan bir olay. Bazı olaylar öyledir, her şey ortadadır. Dolayısıyla aslında burada, bunun müsebbibi, bu olayı hiç ilgisi olmadığı halde, özenle Ergenekon’a dahil etmeye ve yamamaya çalışan, bu yolda bunları teşvik edenlerdir. Bu olay normalde iki-üç celsede sonuçlanıp bitirilecekti. Ve karar onandıktan sonra da bu şey kapsamında olmayacaktı. Henüz daha karar kesinleşmediği için bu tahliyeler oldu. Kendisinin oğlu olan birinin o duygularını anlamamak ve hak vermemek mümkün müdür? Ama tekrar söylemem gerekirse, siz bir düzenleme yapıyorsanız, genel-soyut ve objektifse, ona yapacak bir şey yok. Buradaki sorun, bu davanın buraya monte edilmesidir. O tahliyeyi ben de kabul edemiyorum. Ama bir hukukçu olarak yapılabilecek bir şey yok. Genel bir düzenleme yapıldı çünkü.

    . Görüyoruz ki, yapılan bir takım hukuksuz durumları, AKP de, cemaat de birbirinin üzerine atmaya çalışıyor. Bu yapılanları gaipten birileri mi gelip yaptılar?
     Bir misalle örnek vereyim, bir Hacivat ve Karagöz oyunu düşünün. Perdenin önündeyseniz, şunu görürsünüz; bir Hacivat var bir Karagöz var bunlar birbirlerine dalarlar. Perdenin arkasına geçerseniz, gördüğünüz başka bir gerçek vardır. İkisini de oynatan aynı kişidir, iki farklı elle… Dolayısıyla, bunu elbette bir yapan var, o da küresel efendi, senaryoyu yazan… Bunlarsa figüran. Şimdi Başbakan’ın feveranı şu; kendisini kim getirdi? O küresel güç. Şimdi de o götürmeye çalışıyor. Doğru. O zaman kendisine şunu söylemek lazım; Nasreddin Hoca’nın ifadesiyle, ‘Kazanın doğurduğuna inandın da, şimdi öldüğüne neden inanmıyorsun kardeşim’? O zaman doğurduğuna inanıyordun. Şimdi geldikleri nokta bu. Tabii o paralel yapı denilen yapının da kendine has bir iradesi olup-olmadığını iyi görmek lazım. Mesela o yapının Ukrayna olaylarında, arkasında Batılı güçlerin olduğu faşist bir darbeyi, nasıl halk hareketi gibi göstermeye çalıştıklarına ve belirli olaylardaki tutumlarına baktığınız zaman, zaten bu yapının da nereye bağlı olduğunu, bu iktidarın da nereye bağlı olduğunu görürsünüz. Aslında ikisi de aynı efendinin çocukları. Ama şimdi, büyük efendi zannediyorum çocuklarından birisini yaramaz çocuk olarak görmeye başladı. Ve şunu da kimse unutmasın; her şeyin bir son kullanma tarihi vardır. Bir raf ömrü vardır. Bu siyasi iktidarın ve bu Başbakan’ın raf ömrü dolmuş demek ki. Öyle görünüyor. Şimdi feveranları bunadır. Başbakan’ın söylediği birçok şeyde haklılık payı var. Ama şikayet etme hakkı yok. Çünkü birlikte yaptılar, birlikte geldiler. Bütün bu hukuksuzlukları ittifak halinde yaptılar. Şikayet etme hakkı yok. O yüzden diyorum ki, bu bir küresel tezgah ve küresel senaryonun Türkiye’de oynanması. Şimdilik birinci perdenin sona erdiği görülüyor. Ben de, Türk milleti bu oyunları iyi görsün, bundan sonra başka oyunlar, başka senaryolar, başka figüranları iyi görsün ve kabullenmesin bunları.

    . Özellikle Yolsuzluk Operasyonu sonrasında, AKP’ye tepkilerin giderek artması üzerine, AKP’lilerin de giderek daha koyu bir partililik bağlılığı kazandığını, bunun bir fanatizme dönüştüğünü, hatta öyle ki Başbakan’ın ilahlaştırıldığını görüyoruz. Bu psikoloji için ne dersiniz?
     Bu ne psikolojisi biliyor musunuz; birebir Nazi Almanyası’na gidin. Mesela Hitler’in olduğu bir oturumda Rudolf Hess’in yaptığı ve lideri yücelten konuşmasına bakın. Şunu söylüyor; ‘Führer’im’ diyor, ‘Sen harekete geçersen, Almanya harekete geçer.’ Lütfen dikkat edin. ‘Sen bir konuda yargı verirsen, Almanya yargı verir.’ Faşizmin, diktatöryal yapıların bu tür dokuları vardır. Birebir aynıdır. Gidin Nürnberg’te Nazilerin yaptırdığı stadyumu, o binayı bir görün, hep buna yöneliktir. Dolayısıyla, bu normaldir. Bu tür partilerin bir takım militanları olur. Bunlar neyin yansıması? İşte o eski SA’lar ve SS’ler vardır ya, kıtaları vardır Nazilerin. Bunlar odur. Ama bunlar çok az sayıda. Bunu genelleştirmeyi doğru bulmam. ‘Biz yüzde elliyi evde zor tutuyoruz’ demesi, kendi seçmenine yaptığı en büyük hakarettir. Seçmen, birey, yurttaş kimsenin kölesi ya da askeri değildir. Bence böyle bir şey yaymaya çalışıyorlar. Psikolojik bir oyun oynuyorlar şu anda, anketlerle, şunlarla, bunlarla… Bunlar her liderin çevresinde olan ve eninde sonunda gemiyi terk eden ama daha geç terk eden, üstelik de o lider gittiği zaman kendilerinin de bir takım şeylerinin açığa çıkacağını çok iyi bilen ve bundan da ürken bir takım insanların son çırpınışlarıdır. Batıyorlar.

    . Askeri Casusluk ve Ergenekon davalarındaki tutuklu sanıklar tamamen tahliye edildi. Gözler Balyoz Davası’nda. Burada çözüm nasıl olacak?
     Bu siyasi iradenin kimseye vereceği bir ulufe, bir lütuf falan yoktur. Benim için önemli olan bu kişilerin çıkışıdır. Bir pazarlığın, siyasi iktidarın bir lütfuyla falan değil; saygınlıklarına yaraşır bir biçimde olmalıdır ve olacaktır. Bunun için bir takım sihirli formüllere falan ihtiyaç yok. Şu anki mevcut hukuk düzeninde en ufak bir değişiklik yapmadan bu mümkündür. İki yolu var. Çok net. Birincisi, en doğrusu Anayasa Mahkemesi. Ben bu Anayasa Mahkemesi’ne hep kuşkuyla bakmış bir insanım, bu süreçte yanılmış olmaktan çok büyük bir mutluluk duyuyorum. İnsan yanıldığını da kabul edebilmelidir. Hiç beklemediğim ölçüde önemli kararlar verdi. Şimdi önünde tarihi bir mesele daha var. İşte Balyoz’u bu çözecek. Şimdiye kadarki kararları, lütfen dikkat edin yargılamaların esasına ilişkin değildi. Uzun tutukluluk, gerekçesiz tutukluluk, seçme hakkı-seçilme hakkı vesaire idi. Oysa şimdi yapılan başvurular sonucunda önünde bir şey var. Eğer Anayasa Mahkemesi Balyoz ile ilgili olarak ‘Adil bir yargılama yapılmadı’ derse, ki demek için elinde çok büyük argümanlar var. Daha güzelini söyleyeyim, Anayasa Mahkemesi bu konuda çok hassas. Dünyaya örnek gösterilecek kadar çok iyi bir kararı var, biliyorum. Bu Ticaret Odası’ndaki olayla ilgili olarak. Hukuka aykırı delil konusunda, harikulade bir yaklaşımı var. Eğer derse ki, ‘Hukuka aykırı delil iddiaları yeterince ele alınmadı.’ Bunu dediği anda, bu Anayasa Mahkemesi kuruluş kanununa göre, bu zaten doğrudan bir yeniden yargılama nedenidir. Hem mahkemenin elinde çok büyük bir argüman olacak. O zaman artık bu davayı ele alacak olan, Ağır Ceza Mahkemesi olacak. Herhangi bir Ağır Ceza Mahkemesi. Buna bağlı olarak, yeniden yargılama talebini kabul ettiği anda, ilk verilen hüküm ortadan kalkmış olacak. Dolayısıyla o kararın ardından da, derhal tahliye kararları verebilecek ve yargılamayı tutuksuz vaziyette yeniden ele alabilecek. Bakın çok net, hiçbir şeye gerek yok. Ya da bu TÜBİTAK Raporu gibi belli şeylerle, onlarla, şu anda dahi herhangi bir Ağır Ceza Mahkemesi’ne iade-i muhakeme talebi yapılacak. Mahkeme de bunu yerinde görürse, aynı yolla talebi kabul edecek ve tahliye edecek. Ama ilki daha etkilidir. Çünkü Anayasa Mahkemesi’nin bir kararına bağlı olarak, bağlayıcı. Daha etkili. Bu işi Anayasa Mahkemesi çözer. Ben yasal bir değişiklikle çözme yaklaşımlarını doğru bulmuyorum. Bir şeyi yapalım derken, başka bir şeyi yıkarsınız. Buna yol açarsanız, kapı açarsanız, kuvvetler ayrılığına aykırı olarak yasamanın yargıya müdahalesine imkan tanırsınız. O zaman güçlü bir iktidar, kendisiyle ilgili verilecek bir mahkumiyet kararını da, bir yasa değişikliğiyle kaldırıverir. Bu yol bana göre kötü ve tehlikeli bir yoldur. Mahsurları var. Ama hukukun kendi içinde çözüm son derece kolay. Bunun için çok büyük bir şey de gerekmiyor. Anayasa Mahkemesi ya da bir delilin sahteliğinin anlaşılmış olması.

    . Eklemek istedikleriniz var mı?
     Toplumsal narkozun etkisi geçiyor. Bu önümüzdeki Yerel Seçim Türkiye için hayati derecede önemlidir. Bu artık bir Yerel Seçim değil. Türkiye bu gerginliği kaldıramaz. Bu kamplaşmayı, bu bölünmeyi, bu nefret dilini, insanları azarlar gibi konuşmayı, çocuk azarlar gibi konuşmayı, bu yolsuzlukların üstünün örtülmesini, Türkiye kaldıramaz. Türkiye bu seçimde, ‘bu yolsuzluk iddialarının üzerine gidilsin mi gidilmesin mi’nin kararını verecek. ‘Yargı bağımsız olsun mu olmasın mı, insanların hukuk güvenliği olsun mu olmasın mı’nın kararını verecek. Aksi halde hukuk güvenliği dediğiniz şey, bir siyasi iktidarın, hatta o bile değil, bir tek kişinin iki dudağı arasında kalacak. Halkımız bunu istemiyorsa, buna göre gereğini yapacak. O nedenle son derece önemlidir. Ben halkın gereğini yapacağına inanıyorum. Ve Türkiye’de yeni bir barış ve sükûnet dönemini başlatacağına inanıyorum. Türkiye’ye sükûnet gerekiyor, Türkiye’ye hukuk gerekiyor. Türkiye’ye demokrasi gerekiyor. Yaraların sarılması ve yapılanların da adil bir biçimde hukuken hesabının sorulması gerekiyor. Bu yolu lütfen milletimiz açsın.



(sabriye aşır)
 
Bu haber ile ilgili video
 
Yorumlarınız
 
IP   3.144.17.45  
Ad Soyad*
Yorum*
Güvenlik Kodu:
Güvenlik Kodu  
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.  
 
 Günün Diğer Gelişmeleri
25 Nisan 2024
Türkiye’nin en büyük yassı çelik üreticisi Erdemir, demir-çelik endüstrisinin uluslararası buluşma n..
24 Nisan 2024
Kökleri Platon’un yaklaşık 2400 yıl önce kurduğu Atina Okulu’na (Akademia) uzanan ve Sokrates gibi b..
24 Nisan 2024
Karadeniz Ereğli ilçesinde park yerinden bir başka araç nedeniyle çıkamayan sürücü, aracın camını kı..
24 Nisan 2024
Kdz. Ereğli Belediyesi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda şenlik düzenledi. Çocuklar ve..
23 Nisan 2024
Belediye Başkanı Halil Posbıyık’ın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı mesajı..
22 Nisan 2024
Kdz. Ereğli Dijital Medya ve Gazeteciler Derneği (ERMED) Yönetimi, Karadeniz Ereğli Belediye Başkanı..





 
Anasayfa | Sık Kullanılanlara Ekle | Yayın İlkeleri | Künye | Reklam | Facebook | Twitter | İletişim
ereglibulteni© 2012-2024 Tüm Hakları Saklıdır