Hiç şüphem yok, bilimin, teknolojinin bunca ilerlediği, iletişimin ışık hızına ulaştığı, bilgiye ulaşmanın bunca kolaylaştığı şu yıllar, insanlığın en ilkel dönemi de aynı zamanda… Tüm dünyada padişahlığını ilan eden para ve ona tapan büyük çoğunluk, halkların binlerce yılda sabırla oluşturduğu tüm insani değerleri ilga edip kendi yasalarını, kültürünü geçirdi hayata… Başat özelliği acımasızlık, gözü karalık olan bu kültürde her şey alınıp satılan bir nesneden ibaret yalnızca… Hayatlar alınıp, hayatlar satılıyor. İnsanlar, canlı cansız tüm varlıklar, duygular, aşklar hatta isyanlar bile nesneleştirilerek sürülüyor piyasaya… Düşenin dostunun bulunmadığı bu alçaklıkta her şeyin değeri piyasa fiyatına endeksleniyor…
  Önceleri ulaşılması en zor olan bilgi sözcüğün tam anlamıyla sudan ucuz şimdilerde, içinde bolca dezenformasyon var çünkü… Egemenler, iktidarlarını doğrunun yanlışa karıştığı, birbirinden ayırmanın olanaksızlaştığı alacakaranlıkta kuruyor… Tarafları belli olmayan bir kör dövüşü sürüyor dünyanın her yerinde. Mazlumlar, bulduğu ilk fırsatta en zalim oluyor… Tüm değerler dolara tahvil edilirken dolar yeşili hayatın tek gerçeği, ulaşılması gereken en önemli değer haline geldi artık. İnsanlık yazılması da, anlatılması da zor bir gözü dönmüşlüğü yaşıyor…
  YEŞİL DO(LAR)ĞA ADLI MEVKUTE   Dezenformasyon çağının son örneklerinden biri de burnumuzun dibinde Devrek’te sergileniyor… Adı “Yeşil Dolar” olması gerekirken, malum nedenlerle “Yeşil Doğa” ya dönüşmüş bir mevkute, Devrek Irmağı’nın milyonlarca yılda biriktirdiği varsıllıklara el koymak isteyen “su madrabazlarının” bir illüzyon aracı olarak yayın yapıyor. Birinci hamur kâğıda dört renk olarak basılan bu mevkute bedava dağıtılıyor. Hikâyeyi duymuşsunuzdur bir parça, Reis Enerji adlı bir şirket Çaydeğirmeni beldesinde iki regülatörden oluşan bir hidroelektrik santrali (HES) kuruyor. Dere yatağı hummalı bir çalışmayla kimi yerlerde değiştirilirken birinci regülatör için iki buçuk kilometre boyunca dört buçuk metre, ikinci regülatör içinse dört buçuk kilometre boyunca tam sekiz metre derinleştiriliyor.
  Civarda tarım yapan köylülerse sularının adım adım azalması üzerine projeden haberdar oluyor ancak. “Dere ıslahı yapıyoruz” diyen makinelerin HES kurmak için çalıştığını öğrenen köylüler eylemlere başlayınca bin türlü baskıyla karşılaşıyor. AKP’li yöneticiler ve işbirlikçilerince, “Devrek düşmanı, vatan haini” de ilan edilen köylüler yılmıyor elbette. Bu arada devletin gücünü de arkasına alan şirket inşaata devam ediyor… İş makineleri Bük Köprüsü altına gelince çoğunluğunu kadınlardan oluşan köylüler bir kez daha müdahale ediyor. Can damarları olan köprünün ayaklarına zarar verildiğini düşünüyorlar çünkü… Bunun üzerine “Yeşil Dolar” gazetesi evlere şenlik bir manşetle çıkıyor… Şirket, çıkardığı mevkute aracılığıyla Çaydeğirmeni halkını pervasızca tehdit ediyor…
  KURDU KURDA KIRDIRMA SİYASETİ   Şirket yetkililerinden Nevzat Bayır, “Kendimizi savunmasını ve dövüşmesini de biliriz” manşetiyle çıkardıkları mevkutede, mafya babalarını aratmayacak bir ağızla, “Resimlerden de anlaşılacağı gibi çoğunluğunu kadınların oluşturduğu bir grup eylemi gerçekleştirmeye çalışmıştır... Bu eylemi yapanların 20 katı çalışanımız ve ailesi var. Biz isteseydik kendi güvenliğimizi alır, bu insanlara anladıkları dilden cevap verirdik. Mecbur kalırsak yapacağımızdan da kimsenin şüphesi olmasın.” diyor. Açıkça çoğunluğu kadınlardan oluşan köylülerin üzerine, gerekirse maaşlı elemanlarını salacağını söylüyor… Egemenlerin “kurdu kurda kırdırma” siyaseti hiç değişmiyor…
  Nevzat Bayır’ın bu cüreti nereden aldığı belli… Ailesine ait kum çakıl ocağı nedeniyle Özcan Ulupınar’la karşı karşıya gelen şirketin işlerinin ışın hızıyla sürmesinden anlaşılıyor ki, daha büyük yerlerde bağlantıları var. Halkın direncini yenebilmek için yayımladıkları mevkutenin her sayısında Erdoğan ve hempalarına düzülen övgüler adresi de gösteriyor zaten. Başta adı olmak üzere dezenformasyonun bininin bir para olduğu bu mevkutede ne yapsa, ne yazsa nafile… Coşkun akan derelerin önünde kimse duramaz çünkü. Dağdan gelip bağdakini kovmaya çalışan Bay Bayır’a eşkıyanın dünyaya hükümdar olamayacağını bir kez daha anımsatmak isterim…